PARİS
Standartların dışında bir PARİS Kültür Turu
Louvre, Musée D’Orsay, Versaille Sarayı, Picasso Müzesi ziyaretleri ..
Concorde, Tuileries Bahçeleri, Montmartre ve Marais semt yürüyüsleri ile keyifli sohbetler..
Notre Dame, Sacré Coeur ziyaretleri ve Siene Nehir Turu..
Concorde, Tuileries Bahçeleri, Montmartre ve Marais semt yürüyüsleri ile keyifli sohbetler..
Notre Dame, Sacré Coeur ziyaretleri ve Siene Nehir Turu..
1. GÜN
Havalimanında saat 04.30 da buluşuyoruz. Check in ve pasaport işlemleri sonrası THY nın 06.50 tarifeli seferi ile Paris yolculuğumuz başlıyor. Saat 09.30 da varış sonrası şehri genel hatlarıyla tanımak için otobüsle panoramik bir tur yaparak otelemize geçiyoruz. Valizlerin otele teslimi ve kısa dinlenme sonrası Paris kent programı için otelden ayrılıyoruz. Trocadero Meydanı ve önemli yapıları üzerine sohbet sonrası şehrin sembolü dünyaca ünlü Eiffel Kulesi’ni seyir, yürüyüş ve Pont D’lena geçişi ile Eiffel bölgesine gidiyoruz. İsteyen misafirler ile kuleye çıkıldıktan sonra keyifli bahçeler geçerek Napoleon Bonaparte’ın mezar binası olan Invalides’i ziyaret, bahçeler ve özgün sokaklardan devam eden ilerleyiş ile önemli sanatçıların eserlerini inceleyebileceğimiz Musée D’Orsay ziyaretleri sonunda otele geçerek akşam yemeğimizi alıyoruz.
2. GÜN
Kahvaltı sonrası program Arc de Triomphe‘den başlıyor. Bu anıtın detaylı ziyareti sonrası bulunduğu meydandan başlayan Champs Elysees yürüyüşü sonrası serbest zaman alarak bulvarın mağaza ve kafelerini değerlendiriyoruz. Önemli yapıları ile Concorde Meydanı ve Tuileries Bahçelerinde keyifli zaman sonrası uluslararası koleksiyonu ile ünlü Louvre Müzesi’ne geniş vakit ayırıyoruz. Müzenin Cuma akşam saatlerinde de açık olması koleksiyona gerekli zamanı ayırmamız için ideal olacaktır. Akşam yemeğini otelimizde alıyoruz.
3. GÜN
Otelde kahvaltı sonrası Versaille Sarayı’nı ziyaret ediyoruz. Bahçe ve çevre yapıları ile etkileyici kompleks de gezi sonrası kent merkezine dönüyoruz. Seine Nehri’ndeki tekne turu ile önemli binaları, köprüleri ve nehrin adalarını yakından göreceğiz. Notre Dame Katedrali ziyareti sonrası dışarda alınan akşam yemeğinin ardından otelimize geçiyoruz.
4. GÜN
Kahvaltı sonrası odalarımızı boşaltarak ve valizlerimizi bırakarak otelden ayrılıyoruz. Özgün semt Marais’de yürüyüş, Picasso Müzesi ve Pompidou Kültür Merkezi ziyaretleri sonrası öğleden sonra, Paris bohem hayatının merkezi olmuş Montmartre’da keyifli zaman geçiriyor, Sacré Coeur Bazilikası ziyareti ve terasından Paris’e son bir bakışın ardından otele dönerek valizlerimizi alıyor ve havalimanına transfer oluyoruz. THY 19.40 uçuşu ile İstanbul uçuyor, 00.10’da İstanbul Atatürk Havalimanı varışı ile programımızı tamamlıyoruz.
Dahil Hizmetler
*THY tarifeli seferleri ile İstanbul-Paris-İstanbul uçuşları
*3 gece 4* otelde sabah kahvaltıları dahil konaklama
*Farklı mekanlarda alınacak 3 akşam yemeği
*Paris 4 gün geçerli Museum Pass (Programda ziyaret hedefimizde olan müzeler ve anıtlara giriş imkanı sağlayacaktır.)
*Seine Nehri Tekne turu
*Rehberlik hizmetleri, program bilgi kitapçığı, Paris ve kent ve toplu ulaşım haritası
*Tüm turlar ve kent içi ulaşım hizmetleri (Gruba özel turistik araç sadece otele giriş ve çıkış transferlerinde ve ilk gün panoramik kent turunda kullanılır. Diğer günler ve zamanlarda tüm *katılımcılara iletilecek toplu ulaşım araçlarında geçerli Kent Kartı ile ulaşım sağlanır. Kentin hayli kendine özgü Metro sistemi ve bazı özel istasyonlar da böylece tanınır.)
*Yurtdışı çıkış fonu
Dahil Olmayanlar
*Öğle yemekleri ve tüm yemeklerde içecekler
*Schengen vizesi 130 Euro - Yeşil pasaport sahipleri için vize gerekli değildir.
*Geçerli Schengen vizesi olan katılımcılar bu vizeleri ile programa katılabilir.
Otel: Hotel Corona Opera veya benzeri
Katılım Detayı:
İki kişilik odada kişi başı:
Tek kişi konaklama farkı:
Kesin rezervasyon aşamasında pasaportunuzun fotoğraflı kimlik sayfası scan edilmiş görüntüsü ya da parlamayan ve gölge düşmeyen şekilde bir fotoğrafının iletilmesi gerekli olacaktır
Adını Yunan mitolojisinde cennet olarak gösterilen Elysion ovalarından alan Champs-Élysées ‘si, dünyada en çok ziyaret edilen edilen sanat müzesi olan Louvre Müzesi, Paris’in en yüksek rakımına inşa edilen Basilique du Sacré-Coeur’ü, gotik mimarinin en nadide örneklerinden biri olan Notre Dame de Paris’si, Fransa’nın sembolü Eyfel Kulesi ile Seine Nehri’nin iki yakası üzerine inşa edilen Paris…
‘’Bu kıpır kıpır şehirler kraliçesinin ortasında üstü- müze üstümüze gelen dramlar, felaketler, ilginç tipler, seyri hoş olaylar karşısında insan iki üç dakikasını nasıl harca- maz’’ der Balzac Paris’i anlatırken On Üçlerin Romanı adlı eserinde. Paris mekânsal plan ile ahlaksal düzenin birbirini ele verdi- ği, her bölgesinde bireylerin ne olduğu, ne yaptığı, ne sunduğu, nereden geldiği gibi durumlarını açığa vuran bir var oluş içindedir. Bu mekânsal plan ahlaki bir düzeni mecbur kılar. Balzac’ın taşra ile merkezi çok çarpıcı bir biçimde karşılaştırdığı anlatımlarında mekânsal planı bozan, yanlış zamanda yanlış yere giden herkes ölür. Olması gereken yerde olmayanlar ekolojik uyumu bozar, ahlak düzenini bozar ve bedelini ödemelidir. Balzac On Üçlerin Romanı’nda bu gerçekliği çarpıcı bir dille ortaya koyar: ‘’Paris’te yüz kızartıcı suç işlemiş bir adam kadar onursuz bazı sokak ve caddeler vardır; sonra asil ve nezih sokaklar, sonra düpedüz namuslu sokaklar, sonra ahlakı konusunda halkın henüz bir fikre sahip olamadığı genç sokaklar vardır; sonra katil sokaklar, en yaşlı soylu hanımefendilerden de yaşlı sokaklar, saygın sokak- lar, her daim temiz, her daim pis sokaklar, işçi sokaklar, çalışan sokaklar, tüccar sokaklar vardır. Yani Paris sokakları insani niteliklere sahiptir ve fizyonomileriyle bizde elimizde olmayan bazı fikirler uyandırır.’’
Victor Hugo’nun 1482 yılının Paris’ini anlattığı ünlü romanı Notre Dame de Paris, 1831 yılında yayımlanır. Sadece Fransız edebiyatının değil dünya edebiyatının da en görkemli örnekleri arasına giren baş yapıtında Victor Hugo dönemin siyasal şahsiyetleri yerine kendi kah- ramanlarını kurgulamış, bunlardan birine başrolü vermek yerine eserin bir baş yapıt olmasına da büyük katkı sağlayan tercihini kullanarak romanın merkezine Paris’i ve Notre Dome Kilisesi’ni yerleştirmiştir. Tüm Ortaçağı özetleyen katedral, romanın başkişisi olmuştur. Hugo Sefiller’de Parisli bir sokak çocuğunun gözünden lağımların aktığı, karanlık bir Paris’i betimlerken, Exposition Universelle’in Paris başlıklı giriş yazısında Paris’i uygarlığın deniz feneri, mutlak şafak olarak tanımlar. Bu farklılıklar Paris’in yaşadığı siyasal devinimlerin bir sonucudur.
‘’Paris’’ başlıklı önsözde devrimi anlatırken de başrole Paris’i yerleştirir. ‘’14 Temmuz 1789 Paris’in işidir’’ der. ‘’O gün insan kalabalığı halk oldu, dünya ergenlikten erginliğe girdi; kentin çevresinde yükseltilmiş duvarları, her yerde baskısını duyuran despotluğu felsefe yıktı; düşüncenin parlaklığı aşılması en güç engelleri alt etti’’ diye devam eder. Balzac’ın, Hugo’nun ve daha pek çok yazarın anlatımına yansıyan ya da Delacroix’ın, Daumier’in fırçasından dökülen Paris tasvirleri- nin ortaya çıkmasında hiç şüphesiz kentin yaşadığı tarihsel, siyasal ve ekonomik dönüşüm etkili olur.
Paris yetmiş iki yıl tahtta kalarak en uzun süre tahtta kalan hükümdar LouisDieudonné de France ve ya XIV. Louis’in tahttan indirilmesine ve giyotinle idam edilmesine, monarşinin sona ermesi ve I. Cumhuriyet’in ilan edilişine, Napolyon Bonapart’ın kendisini tekrar imparator ilan edişine, 1830-1848 yılları arasında yaşanan Temmuz Devrimi ve II. Cumhuriyet’in ilanına, Robespierre’in kurduğu Paris Komünü adını taşıyan sosyalist hükümete, III., IV. ve V. Cumhuriyetlerin kurulmasına tanıklık etmiş, tarihsel açı- dan, sosyolojik açıdan ve ekonomik açıdan müthiş devinimlerin ardı ardına yaşandığı bir kent olmuştur. 18. yüzyılın sonunda başlayan, 19. yüzyıl boyunca devam eden büyük değişimler Paris şehrinin yapılanmasına, kurgulanmasına, görseline nasıl yansımıştır?
1840 yılında yirmi dokuz yaşındaki parlak mimar/mühendis Cesar Daly, Revue Generale de l’Architecture et des Travaux Publics’i faa- liyete geçirdi. Bu dergi mimari, kent tasarımı ve kentleşme meselelerinin gelecek elli yıl ve daha uzun bir süre boyunca tartışıldığı ana araç olacaktı. Hemen hemen aynı dönemde Mimar Jacques Hittorff, Paris’in merkezindeki akışı kuzeye ve batıya hareketlendiren Place de la Concorde (Concorde Meydanı) ile birkaç başka projeyi tasarlamakla meşguldü. Kar amaçlı yapıların harekete geçirdiği bu akış fazlasıyla kalabalık ve sıkışık olan merkezin kuzeyi ve batısında yeni bir Paris yaratıyordu. Balzac’ın, Hugo’nun, Daumier’in Paris’te yaşadığı bu dönemin büyük düşünürlerinin neredeyse hepsinin kent meselesi üzerine söyleyecekleri vardı. Modern bir kent nasıl inşa edilmeli, nasıl planlanmalıydı?
Modernizmden önce var olan büyük imparatorluk çağında şehrin tasarlanma biçimi söz konusu devletlerle ilgili önemli çıkarımları da içinde barındırır. II. Mehmet (1451-1481) Constantinopolis’i aldıktan sonra devlet mekanizmalarını imparatorluk düzeyinde bir seviyeye taşırken bunu İstanbul olan başkentin tasarlanması ile birlikte yürü- tür. Petro (1682-1721) Rus Çarlığı’nı bir imparatorluğa dönüştürmeye çalışırken bu yeni dönemin başkentini kafasında var olan yeni devlet biçimine uygun olarak St. Petersburg ile gerçekleştirir. Fransa’da XIV. Louis (1638-1715) mutlakiyet rejimine bir dekor olarak kurdurduğu Versaille Sarayı ile Paris’e bir anlamda katkı sağlar. Şehirler otoritelerin duruşlarını görsel anlamda sergileme alanlarıdır. Modern zamanlara geçişte yeni düzene uygun olarak kapitalizm ve demokrasinin önderliğinde şehirler yeniden planlanacaktır. İlk uygulamalardan bir tanesi de Paris’te 1793 yılında Hausmann ile birlikte hazırlanan şehir planı olacaktır. 19. yüzyıla kadar -yönetenlerin sarayları ve kiliseler dışında- bir köy görünümünde olan Paris otoriteden bağımsızlaşarak, gücün yeni sahibi olan finansı elinde bulunduran profesyonellere, sermayenin yeni sahiplerine hizmet eder hale gelecektir. Paris şehrinin planlanması otoriteye rahat kontrol edebilecek düzenli alanlar sunarken, sermayeyi elinde bulunduran kitlelere de yeni yaşam alanları düzenleyecektir. Kentin merkezine burjuvayı yerleştirirken işçi sınıflarını çeperlere itecektir ki kapitalist düzenin yeni şehir anlayışı bunu gerektirmektedir. Aynı kapitalist bakış açısı İngiltere içinde geçerli olmasına rağmen orada bulunan devlet otoritesinin biçimine bağlı olarak Paris’e göre çok daha farklı bir Londra örneği ortaya çıkacaktır.
Paris caddeleri, yeşil alanları, ışıklandırması, kamuya açık binaları ile hem şehri kullananlara cazip alanlar sunacak hem de farklı coğrafyalardan insanları buraya çekmek için bir cazibe merkezi olarak yapılanacaktır. Hausmann planında Paris şehri bir merkez etrafında planlanıyor. Merkez çevresini kuşatan mahallelerin kendi içlerinde bir merkezleri olmakla birlikte, tüm mahallelerin merkezde buluşacağı bir ana eksen oluşturuluyordu. Şehirleri gezmek, tanımak ve onları çözümlemeye çalışmak bir nevi tarihin içinde yol almakla aynı anlama geliyor aslında. Fas’taki Volubilis’i gezdiğimizde Roma İmparatorluğu’nun eyaletlerdeki yönetim biçimini, Kurtuba’yı tanıdığımızda Endülüs Emevileri’nin ortaçağda İber Yarımadası’nda ortaya koydukları idareyi, Atina’yı dolaştığımızda antik dönem Yunanlıları’nın site devlet anlayışını ve aristokratik demokrasi biçimlerini anlamaya başlarız.
Paris adımlanmaya başlandığında da tüm geçmişini, biriktirdiklerini, görselliğinden, insan dokusuna, alışkanlıklarından, gündelik yaşam tarzına önümüze sermeye başlar. Bir büyük devrimi, beş cumhuriyet ilanını yaşayan Paris, yazarları, ressamları, filozofları, dilencileri, tüccarları ile her köşesinde ziyaretçilerine hikayesini anlatır. Balzac’ın On Üçlerin Romanı eserine atıfta bulunarak başladığımız sözü yine aynı eserden bir alıntı ile sonlandıralım; ‘’Paris şurada güzel bir kadınken; biraz ötede yaşlı ve yoksuldur; burada yeni bir saltanatın bastırdığı para kadar gıcır gıcır; şu köşede modaya uymuş bir kadın kadar şıktır’’ diyor Balzac. SOFOS olarak tarihe, romanlara, resimlere konu olan, sanatın ve bilimin klasik başkenti Paris’e, Nisan ayında üç gecelik bir kaçış plandık.